Kıbrıs sorunu çözülsün mü istiyorsun?
O zaman “Rumcusun”, “Hainsin”, “Ajansın”
Kıbrıs’ta ne Türkiye’nin, ne İngiltere’nin, ne Yunanistan’ın ne de başka bir ülkenin vesayetini istemiyor musun?
O zaman da “Rumcusun”, “Hainsin”, “Ajansın”
Hatta en masum istek olan Barış isteğini dile getirirsen de, “Rumcusun”, “Hainsin”, “Ajansın”.
Bu durum, dün de böyleydi, bu günde böyle, hatta ve hatta Kıbrıs Sorunu çözülene kadar da böyle olacak.
Çünkü mesele ne “Rumculuk”, ne “Hainlik” ne de “Ajanlık”.
Mesele, var olan statükonun devam etmesini sağlama meselesidir.
Kıbrıs’ta bunu bilmeyen de yok zaten.
Ancak yine de çözüm ihtimali kuvvetlenir kuvvetlenmez, barış isteği yüksek sesle dillendirildiği vakit, hemen başlar bu suçlamalar.
Zira olası bir çözümün önüne geçilmesi gerek.
Maazallah bir çözüm olursa, yasadışı alınan kararlar ve uygulamalar için hesap vermek gerekecek.
Hele bir de haksız yere alınan ve dağıtılan mallar var ki, onların hesabı, verilecek gibi değil.
Kolay mı öyle Mercedeslerden, Jeeplerden inip, ata, eşeğe binmek , arsaları, villaları bırakıp, apartman dairesine talim etmek?
O yüzden de ya “Çözüme hazır değilizdir” ya da, çözüm isteyenler, “Rumcu”, “Hain” ve “Ajandır” (!)
Kendileri ise en büyük “Milliyetçi”(!)
Yıllarca yöntem hiç değişmedi.
Bayrağa, milliyetçiliğe sığınıp, son zamanlarda söylemlere birazcık da “dini ifadeler” katıp, çözüm isteyenler itibarsızlaştırılmaya ve suçlanmaya çalışıldı hep.
Ancak çözüm “ tehlikesi” geçer geçmez de, derin bir “ oh” çekilip, yan gelip yattıldı
Yani öyle hiç kimsenin, “Çözüme hazırlanma” gibi bir çabası olmadı.
Hatta ve hatta, “çözüm olursa Rumlar bizi kesecek, öldürecek” diye ortalığa korku salmaya çalışanlar, her Allah’ın günü Rum tarafına gidip, domatesine kadar Rum marketlerden almaktan da geri kalmadı.
Zaten bu sözde milliyetçilerin milliyetçilikleri de sadece çözüm ihtimaline karşı bir milliyetçilik.
Yoksa milletin anası ağlamış, millet göç etmek zorunda kalmış, uyuşturucu gençliği bitirecek noktaya gelmiş, kanser her eve girmiş, eğitim bitmiş, hiç birinin umurunda değil.
Milliyetçiliğin temel unsuru olan milletin, önemsenmediği, dikkate alınmadığı bir milliyetçilik yani.
Hatta öyle ki, bu büyük milliyetçiler(!), milletin malını yabancı sermayeye satmakla gurur duyan milliyetçiler.
Gerçi bunları anlatmaya gerek yok aslında, küçücük ada da, herkes kimin ne olduğunu biliyor.
Hatta öyle ki, kendisine “Rumcu”, “Hain”, “Ajan” gibi ifadeler kullanılan kişi, doğru yolda olduğunu teyit etmiş oluyor.
Ancak son zamanlarda MHP’den ithal edilen bir söylem var ki, o beni gerçekten çok üzüyor.
“Ya sev ya terk et” söylemi, “ Çözüm istiyorsan KKTC’yi terk et ve git Rum tarafında yaşa” şeklinde Kıbrıs’a uyarlanmış.
Hem de bu söylemi söyleyenler sadece devşirilen Ülkücüler değil.
74 öncesi omuz omuza savaştığı arkadaşını ülkesinden kovmaya kalkan Kıbrıslısından, “dağdaki gelmiş bağdakini kovuyor” misali Kıbrıslıyı kendi ülkesinden kovmaya kalkışan göçmene kadar bir çok çözüm karşıtı kişi, kullanıyor bu söylemi.
İçlerinde toplumda “aydın” sınıfına konulanlar bile var.
Düşünebiliyor musunuz, 1974 öncesi varlığı, yokluğu birlikte çektiğiniz, beraber var olma direnci gösterdiğiniz kişilere, “Çözüm istiyorsan git Rum tarafında yaşa” diyeceksiniz.
Bunu söyleyebilmeniz için, ya özünüzü kaybetmiş olmalısınız ya da çıkarlarınız, insanlığınızın önüne geçmiş olmalı.
Kaldı ki, kendi milletini vatanından kovan kişiye milliyetçi denebilir mi?
Her gün Türkiye’ye şükran sunup, Türkiye’yi KKTC’nin sahibi görüp, kendi milletini, kendi vatanından kovmak nasıl bir milliyetçilik anlayışıdır?
Şimdi birisi de kalkıp, “Siz gidin her gün şükran çektiğiniz Türkiye’de yaşayın” derse ne olacak?
Kıbrıslıların yarısı Rum tarafına, diğer yarısı da Türkiye’ye gitsin.
Peki Kıbrıs’ın kuzeyi kime kalsın?
Bu büyük milliyetçiler (!), uğruna çözümü, barışı öcü gösterdikleri mallarını bırakıp Türkiye’ye gidip yerleşebilecek mi o zaman?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.