Evvelki gün resmi bir evrak lazım oldu diye, Lefkoşa’nın yolunu tuttuk.
İlgili daireye vardığımızda saat 11 civarıydı.
Mesainin bitmesine neredeyse koca bir gün vardı ama istediğim yazının ertesi güne hazır olabileceği söylendi bana.
Zaten hiçbir işin anında yapıldığını görmediğimiz için tamam dedik.
Ancak, yazıyı almaya gittiğimizde beklememek için, kaç gibi hazır olabileceğini sormayı da ihmal etmedik.
“Sabah gelir gelmez hazırlayacağım, 10 gibi hazır olur” cevabını aldığımız için, ertesi gün, biraz da tolerans tanıyarak saat 11 gibi yazıyı almaya gittik.
İlgili kişi yerinde yoktu.
Karşı odaya baktım, orası da boştu.
Onun yanındaki oda da.
Hatta diğeri de.
Hani koridorda gezinen 3-5 kişi de olmasa, tatil ya da daire başka bir yere taşındı diye düşüneceğim.
En nihayet, baktığım 5. odada tüm yetkilileri, bir arada buldum.
Tüm yetkililer, bir odada toplandığına göre önemli bir toplantı olmalı diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü sadece kahve içip sohbet ediyorlardı.
Sohbetlerini bölmüş olmalıyım ki, yazıyı sorduğumda, yüzüme dahi bakmadan öfkeli bir sesle, “ sekretere verdim ben, yazılıyordur herhalde” yanıtını aldım.
“Uzun sürer mi acaba” diye sorduğumda “ ne bileyim ben” cevabını alınca, tabiri caizse bütün şeytanlar tepeme bindi.
Çünkü, yapılacak işlem, sadece dosyadan bir belge alınıp, belgeye 3-5 satır ön yazı ile “istenilen belge ilişiktedir” yazılması işlemiydi o kadar.
Kaldı ki, istediğim belge, kısa bir süre önce kendi ellerimle teslim ettiğim bir belgeydi.
Yani istediğim belge dosyada hazırdı.
O yüzden daha sert bir ifade ile ne zamana hazır olabileceğini sordum.
Lütfedip yerinden kalkan yetkili, homurdanarak sekreter odasına yöneldi.
Ama o da ne?
Sekreter de yerinde yok.
Yetkili kişi, bunu hiç garipsemeden, koridorda sekreterin ismini bağırmaya başladı.
Birkaç bağırmadan sonra sekreter, koridorun sonundaki odadan çıktı.
Onun da sohbetini bölmüş olacağız ki, bir trip de ondan geldi.
Neyse uzatmayayım, amiri sekreterine yazıyı sordu.
Sekreter de bilgisayarda olduğunu söyleyince, amiri bir çıktısını odasına getirmesini istedi.
Biz odada yazıyı beklerken, sekreter elinde kalemle karalanmış üç beş satırla içeri girdi.
Bilgisayarı kilitlenmiş (!) çıktıyı alamamış (!)
O yüzden yarım saat sonra yazıyı getirebilirmiş çünkü bilgisayarı ancak yarım saat sonra düzelebilirmiş(!)
Bu denli de teknik bilgiyle donanımlı bir sekreter.
Bu duruma da tamam dedik ve yarım saati doldurmak için kantine gittik.
İyi ki de gitmişiz çünkü sigara içmek için (!) kantinin bahçesine çıkan personelin amirleri hakkında yaptıkları dedikoduya mecburi ettiğimiz kulak misafirliğiyle zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.
Yarım saat dolunca biz yazıyı almak için oradan ayrıldığımızda personel hala oradaydı.
İçeriye girdiğimizde yazımız nihayet hazırdı ancak bu sefer başka bir sürpriz bekliyordu bizi.
Yazıyı imzalayacak müdür yoktu bu sefer de.
Koridorda müdürün gelmesini beklerken, bir anda herkesin kendi odasına döndüğünü görünce, müdürün geliyor olduğunu düşündüm ve sevindim.
Ancak sevincim yarım kaldı çünkü gelen yalnızca, herkesin dışarıdan sipariş verdiği yemeklerdi.
Nihayetinde müdür geldi ve yazı imzalandı ancak saat de 2 olmuştu.
Hiç üşenmedim ve saydım, tuvalet, toplantı salonu gibi ortak kullanım alanları hariç 14 odası ve hemen hemen her odada birkaç masa bulunan bu dairede görevi başında olan personel sayısı sadece 5di.
Eminim şu anda bu dairenin hangi daire olduğunu merak ediyorsunuzdur.
Ancak ismini özellikle yazmadım.
Çünkü eminim ki, bu satırları okuyan herkes, aynı şeyleri yaşadığı bir daireyi düşünecek ve umuyorum ki, bu şekilde davranan daire personelleri de “acaba biz miyiz? “diye düşünür ve tedirgin olarak toparlanır.
Zira bir dahaki sefere isim konusunda bu kadar hassas davranmayacağım.
İşine bağlı ve işini sorumlulukla yapanları tenzih ederek söylemek isterim ki; eğer bir devlet dairesinde işiniz varsa, ya öğlen yemeği saatinde gidin ya da kantinin bahçesine bakın, aksi taktirde müdüründen odacısına kimseyi yerinde bulamazsınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.