Huzursuz bir geceden sonra, günün ilk ışıklarına açılan kapıdan süzüldü usulca ve yüreğimin hüznüne karıştı şarkı. Tevekkül esintileri doldu evin her köşesine sessizce; nasılsa doğan güne hükmüm geçmeyecekti bugün de. Eskiden de öyle olmuştu. Savaşlardan nefret etmiş barış dilemiştim. Oysa yaşadığımız coğrafya’da fasılalarla süren savaşların acı hatıraları ve bir türlü barışa ulaşamayan sonuçları; hele son günlerde adanın kuzeyinde yaşanan; nahoş kelimesinin yetersiz kaldığı; ada Türkünün hiç alışık olmadığı ve belki de hiç yaşamadığı olumsuzluklar ve çirkinlikler, doğan günleri karartmaktan öteye geçmiyor işte…
İnsani duyguların her gün biraz daha geriye itildiği, kültürel değerlerin asgariye indiği, “biz” değil, “ben” in öne çıkarıldığı bir çağda yaşıyoruz. Bireyciliğin doruklara ulaştığı böyle bir zamanda iyilik, vefa, sadakat, dostluk, vb. soyut kavramların acaba hayatımızda ne kadar yeri vardır? Bütün bunlar aslında göreceli kavramlardır.
******
Hayat denilen yolculukta, iyisiyle kötüsüyle, vefalısıyla nankörüyle, dürüstüyle yalancısıyla, dostuyla düşmanıyla, ikiyüzlüsü sinsisiyle çok insan tanırız. Bunların bir kısmı geçen yıllara, mesafelere yenilir, bir kısmı da mizaç uyuşmazlığından dolayı hayatımızdan silinir gider. . Unutmak; yolların, yılların araya girmesinden çok yüreklerin birbirine duygusuzluğu; unutmamaksa karşılıklı doğruluğu, sadakati ve vefasıdır. Yürek kendine göre bir ayıklama yapar; bazılarını yıllara, yollara meydan okuyarak koynunda bugünlere, hatta yarınlara taşır, bazılarınınsa kaydını bile yapmaz. Bu yüzden kalbimizde misafir etmediğimiz kişiler ve anılar, belleğimizden de silinmeye mahkûmdurlar. Fakat ne kadar acıdır ki zaman kötüye doğru akıp giderken bazı dostlarımız da hayatımızdan yaprak misali savrulup gidiyorlar. Bu yüzden her gün biraz daha eksildiğimizi hissediyoruz. Çevremizde dost bildiğimiz o kadar çok insan var ki, hangileri gerçek, hangileri sahte hatta hangileri düşman diye ayırdına varamıyoruz artık. Zaman ve şartlar ne yazık ki her şeyi olduğu gibi dostluk kavramını da değiştirebiliyor; onun gerçek anlamının içini boşaltabiliyor. Oysa dost olmak, dost kalmak ve dostça yaşamak insanın yaşarken edinebileceği en büyük servettir.
Dostluk, her şartta kendini aşarak geçmişe ve geleceğe değer vererek hayatta yer edinebilme sanatıdır. Dost demek; alınmadan, kırılmadan, gücenmeden göğüs gerebilmek, gerektiğinde yüreğini dostuna siper edebilmektir. Her zaman yanında olan, sana destek veren, bahaneler üretmeyen, kendini yenileyen, yenilikleri paylaşan, öğrendiklerini öğreten, senin göremediklerini, düşünemediklerini çekinmeden söyleyebilendir. O, gölgesinde güven ve huzur içinde oturabileceğin ağaç; yüreğinde kardeş bileceğin, cinsiyet gözetmeden art niyetsiz güvenebileceğindir..
Gerçek dost, paylaşma sanatını en iyi uygulayan bir sanatçı, her yerde ve ortamda seni savunan ve arkadan konuşturmayan, sırtını dayadığın bir çınardır. Bu yüzden tanıdığımız her insana dost diyemeyiz. Gerçek dost, sevinci de, acıyı da paylaşacak kadar; kendi için düşündüğü güzellikleri size de yakıştıracak kadar bencillikten uzak ve paylaşımcıdır. İçinizden geldiği gibi düşünce ve duygularınızı çekinmeden birbirinize söyleyebileceğinizdir. Çünkü dostluk yalanlarla örülmüş, sözcüklerle süslenmiş bir samimiyet değil; her şeyden önce ruhların birbirini tanımasıyla kurulan bağdır. Bir insana inanarak güvenmektir. Onun sırrını kendi sırrın, acısını kendi acın bilmektir. Kendin için istediğini onun için de istemektir. Seni günahınla sevabınla, doğru ve yanlışınla seven ve olduğun gibi kabul etmektir.
Bazen yanılır, yanlış insanları dost sanırız. Sonunda da hayal kırıklığı yaşar; o insanı gerçek yüzü ile nasıl tanıyamadım diye kendimize kızar, hayıflanır, hayatımızdan silmek ister, anılarımızda bile yer vermek istemeyiz. Bazen uzak bildiklerimizin aslında bize daha yakın, yakın bildiklerimizin de uzak olduğunun farkına varırız. O zaman hangisinin dost hangisinin yabancı olduğunu sorgulamaya başlarız. Gerçek dostluk yalandan, iki yüzlülükten, sahtelikten uzak; samimiyetin, paylaşımın ve doğallığın olduğu karakterlerde barınabilir ancak. Karakterine yalan alışkanlığı bulaşmış, yüzüne yalan tebessümlerin yerleştiği birinden ancak dost görünümlü düşmanlar edinilir.
Günümüzde dostlukların çoğu, ne yazık ki çıkar ilişkisine dönüştü. Her şey gibi dostlukların da yozlaştığını bilerek hala hayatımızda olan, inandığımız birkaç dostumuzun kıymetini bilelim diyorum ve yazımı kime ait olduğunu bilmediğim bir cümle ile bitiriyorum
“Sevginde ölçülü ol ey gönül, sevdiğin düşmanın olabilir bir gün, düşmanlıkta sert olma ey gönül, düşmanın dostun olabilir bir gün.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.