Sağlıkla ilgili bir konuyu yazmak her zaman beni tedirgin eder.
En büyük nedeni da aileme ve onların mesleğine duyduğum saygıdır.
Annem ve Babam ömürlerini hastanede tüketen emekçilerdir.
Her ikisi de hemşire olduklarından küçüklüğüm hastane koridorlarında geçmiş. Eve geldiklerinde üzerlerine sinmiş ilaç kokularını koklamışımdır. Sağlık hizmetleri her zaman benim için onurlu bir meslek olarak anılmıştır.
Köşe yazısı yazmaya başladığım günlerden itibaren hep yazmak istemediğim halde bu güne kadar düzenlenemeyen düzeltilemeyen sağlık hizmetleri için yazmak zorunda kaldım.
En son yazımda Lefkoşa’da bir akşam rahatsızlanıp acil servise müracaatımda bana verilen bekleme numarasıydı.350’nin üzerinde bir rakamdı. Düşünün bir doktor günde kaç hasta muayene edebilir ki Acil’de görevli bir doktor 350’nin üzerinde hastaya bakabilecek.
İşte düzeltilmesi için yapılmayanları eleştirdim. Alt yapıyı eleştirdim.
Belli bir süre önce hekim kuruluşları ‘’Sağlık yasaları’’nın yıllardır çıkarılmadığını ileri sürerek meclise yürümüşler ve meclis kapısın önlük bırakmışlardır.
İşin garibine bakın ki o eylem yaptıkları mecliste yıllardır çoğunluktaki meslek doktor. Hatta birçok kabinede da başbakan dâhil çoğunlukta olanlar onlar.
Yıllardır bu yasaları çıkarmayan kendi meslektaşları. Ne kadar garip bir durum değil mi?
Kısa bir süre önce bir özel klinikte meydana gelen ölüm olayı aradan uzun bir süre geçtiği halde daha tam aydınlatılmadan gündeme bomba tesiri ile yeni bir sağlık faciası düştü.
Girne’de bir özel hastanede işlene bebek cinayetleri.
Gerek Başbakanın, gerek Sağlık bakanlığının gerek meslektaş doktorların yaptıkları açıklamalara bakıp hayretler içine düşüyorum.
Olay düpedüz seri cinayetler olarak nitelendirilecek cinsten. Kürtaj Yasalarımıza göre belli bir haftayı tamamlayan fetüs’lerin kürtaj yolu ile alınamayacağı yönünde. Fakat bir özel hastanede bu anlı şanlı doktorlar bu işi para karşılığı yapıyorlar.
Bu olaydan sonra yaşanan gelişmeler daha da ilginç.
Sanki da bu yaşanacak olaylar önceden yazılmış gibi hastane sahiplerinin 210 bin sterlin vererek aldıkları binayı onlara sahte evrakla satan kişi 30 yıl hapse mahkûm oluyor.
Olaydan sonra ‘’ Yataklı Tedavi Kurumları Dairesi ve Hemşirelik ve Ebelik Encümeni tarafından söz konusu hastanede yapılan denetimde, “acil müdahale odası ve servisi”, “ambulans bulunmadığı”, “hemşire olduğunu söyleyen Berna Karabacak ve Ella isimli hemşirenin çalışma izni ve müracaatı da bulunmadığı” tespit edildi.
Tüp Bebek Merkezi olarak faaliyet gösteren hastanede “yeni doğan odası olmadığı” gibi, “küvez sistemi de açık olarak” görüldü. Dairenin hazırladığı Özel Hastaneleri Denetler Formu Sağlık Bakanlığı'na gönderildi.’’açıklaması yapılıyor.
Tutuklanan doktorlardan ikisi aniden hapse değil hastanedeki kroner yoğun bakım servisine yatırılıyor ve anjiyo yapılacağı meslektaşları tarafından açıklanıyor.
Başbakan ‘’Hiçbir kişi özel iltimasla hastaneye alınmaz’’ diye açıklama yapıyor.
Milletvekili olan eşden bir açıklama. “Eşimin suçu yok, hiç bir şey tespit edilmedi” ‘’ yaklaşık 1.5 yıldır Ada Hospital'e gitmediğini, sadece hastane listesinde adı bulunduğunu hatta söz konusu listeden adının çıkarılmasını istediklerini’’iddia ediyor.
Evet masumiyet karinesi var. Ama ortada seri cinayet gibi kabul edilecek eylemler da var.
Sadece birkaç soru acaba her şey para mI? Kefenin cebi yok ki taşıyasınız. O şerefli mesleğinizi para için satacak kadar gözü dönmüş insanlar mısınız?sizde hiç mi ahlak kalmadı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.