En küçük amcamı ziyarete geldim.
Belçika’dan Türkiye’ye gelen kuzenim de burada.
Biraz sohbetten sonra yazımı yazmak için izin istedim.
Kuzenimin 12 yaşındaki oğlu ne yaptığımı sordu, babası da gazeteye yazı yazdığımı söyledi.
Bu sefer benim yanım gelerek bizim gazetenin çok satıp satmadığını sordu.
Satıyor diye cevap verdim.
“Daha çok satmasını istiyorsanız önerim var” dedi.
Önerisini sorduğumda, aldığım yanıt gerçekten beni düşündürdü.
“Çocuklara da 2 tane sayfa yapın, bir tanesinde oyunlu okuma ve matematik olsun, diğerinde çocuk bulmacaları” dedi.
Öyle yaparsak çocuklar ailelerini gazete almaya zorlarmış ve gazete okuma alışkanlığı kazanırlarmış..
Tabi ki bunun çok güzel bir öneri olduğunu ve bunu mutlaka gazete yönetimine ileteceğimi söyleyip teşekkür ettim.
Ama gerçekten aradaki eğitim farkından dolayı içim burkuldu.
Gazetede böyle eğitim amaçlı sayfa yapsak kaç çocuğun ilgisini çeker ki?
Belki 2 ya da 3.
Çünkü bizim eğitim sistemimizin çocuklara eğitimi sevdirmek gibi bir amacı yok ki?
Kaç çocuk tatilde herhangi bir eğitim aktivitesi ister ki?
Şimdi diyeceksiniz ki, “tatilde de mi eğitim, çocukların dinlenmeye hakkı yok mu?” diye.
Mesele tatilde çocuklara ders yaptırma meselesi değil.
Mesele bir çocuğun , hem gazete okuma isteği hem de okumayı istediği şeyin eğitim amaçlı olmasını istemesi.
Bu eğitimin ta kendisidir.
Bu çocuklara sevdirerek eğitim verildiğinin göstergesidir.
Yani ne istediğini bilen ve verilen eğitimin amacının farkında olan nesiller yetiştirildiğinin kanıtıdır.
Oysa bizde sevgi yok, sevginin yerine korku var.
Çocuklar eğitim alamadığı gibi verilmeye çalışılan yarım yamalak öğretimi bile ya sınıfta kalma korkusuyla ya da bir üniversiteye yerleşememe korkusuyla önemsiyor.
Dini eğitimi alanlar bile ya Allah korkusuyla y da cehennem korkusuyla bir şeyleri ezberleyip, hareket ediyorlar.
Oysa seni yaratıp san bu kadar güzellik sunandan niye korkacaksın ki?
Ya da sınıfta kalmaktan?
Sevgi ile yapılan hiçbir şeyden korkmaya gerek yok.
Zira insan sevgiyle yaptığı her şeyde başarılı olur.
Ama çocuklarımızın suçu yok ki.
Küçük yaştan itibaren korku kültürü ile örülmüş bir eğitim sistemi içerisinde sadece önlerine konan sınavları geçmeyi hedef haline getirmeleri sağlanmış.
Eğitim sistemi kurgulanırken tek amaç güdülmüş, sorgulamayan bir nesil yetiştirmek.
Dolayısıyla da eğitimi yönetenler de, eğitmenler de bu şekilde yetiştirilmeye başlanmış
Düşünebiliyor musunuz, Belçika eğitim sistemindeki bir çocuk, sevdirildiği için gazetede kendilerine ait sayfa olması savunuyor ve kendilerini de topluma dahil etmek istiyor.
Diğer yandan, Milli Eğitime bağlı bir ilahiyat lisesinden mezun olan kız da, içinde bulunduğu toplumun inancına ve yaşam tarzına hakaret ederek aşağılıyor ve kendisi gibi düşünmeyenleri dışlayarak kendisini toplumdan soyutluyor.
Bu ülkenin eğitim bakanı da çıkıp tek kelime etmiyor.
Mezun olduğu okula, bunun hesabını sormuyor.
Oysa başta kendisine hakaret ediliyor.
Resmen Sn. Bakana “siz bu işi beceremiyorsunuz. “demekle kalmıyor, toplumun bir bireyi olarak onun da inancını sorgulayıp, O’nu da batı sevdalısı ilan ediyor.
Bununla da kalmayıp, Sn. Bakanın idare ettiği çağdaş eğitimi reddediyor.
Ama dediğim gibi Sn. Bakan çıkıp da sorumluluğunda olan bir okuld yapılan konuşmayı sorgulamıyor.
İşte bu eğitimin ne kadar vahim durumda olduğunun ve kimlerin elinde bulunduğunun göstergesi.
Daha da vahimi bu maksadını aşan konuşmayı yapan güzel genç kız, TC Büyük elçiliğinde görev yapan bir eğitim müşavirinin kızı.
Şimdi bazıları, kimin kızı olduğunun ne önemi var diyecektir.
Önemi şu ki, o yapılan konuşma, KKTC’ de yerleştirilmeye çalışılan eğitim sisteminin seslendirilmiş haliydi.
Eğitime yön verecek olan mercilerdeki kişilerin zihniyetinin açıkça söylenmiş haliydi ve aslında KKTC’de eğitimi yönettiklerini düşündüğümüz kişilerin ne kadar aciz durumda olduklarının canlı örneğiydi.
Kısacası yaratılmak istenen yeni bir yönetim anlayışının sinyalleri ve halkı alıştırma örneğiydi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.