• BIST 9916.22
  • Altın 2962.961
  • Dolar 35.2472
  • Euro 36.7735
  • Lefkoşa 13 °C
  • Mağusa 10 °C
  • Girne 13 °C
  • Güzelyurt 12 °C
  • İskele 10 °C
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 7 °C

“Yeni Dünya” yaratılırken bizim kavgalarımız

Ediz TUNCEL

Arap Baharı denen rezillikler ve vahşet süreciyle birlikte, özellikle de Ortadoğu bölgesinde Rusya ve Amerika’nın karşı karşıya gelmesiyle başlayan süreçte güç dengelerini yeniden belirleyecek şekilde yeni bir dünya yaratılma süreci de başlamış oldu.

Bölgede PKK ve IŞİD dahil, tümünü de Amerika’nın yarattığı, hepsi de Müslüman kökenli sayısız terör örgütü Rusya’nın bölgedeki hegemonyasını kırmak için çatır çatır kullanıldı ve halen de kullanılmaya devam ediyor...

Amerika Doğu Akdeniz bölgesinde doğrudan doğruya kendisi savaşa gireceğine, yarattığı terör örgütlerini  Rusya ve destekçileriyle çarpıştırmayı tercih etti.

Aslında bu durum bölgede 1950’li yıllardan beri devam ediyor ve Amerika’nın Yeşil Kuşak projesinin kesintisiz bir parçasıdır.

Neredeyse 70 yıl süren bu süreçte Türkiye NATO üyesi olarak bir taraf oldu ama Amerika’nın Yeşil Kuşak projesinin kurbanı olmaktan da kurtulamadı.

Elbette bu durumda gelmiş geçmiş tüm Türkiye siyasilerinin çok ciddi rolü var, bugüne kadar hiçbiri ne ulusal ne de uluslar arası politikada başarılı olamadı, hepsi de zoraki iktidar rolünü oynadı, seçimlerle bir şekilde iktidar olmayı başardılar ama hiçbir zaman ülkenin iç ve dış siyasetinde tam olarak yetkili ve etkili olamadılar, hep Amerikan emperyalizminin gölgesi ve etkisi altında kaldılar.

Günün sonunda, anlaşıldı ki Türkiye’nin gelen giden iktidarlarının tümünün bir son kullanım tarihi vardır ve Amerikan emperyalizminin çıkarlarına ters düştükleri anda öyle ya da böyle, tatlılıkla ya da sertlikle “gitmelidirler”.

Bugün Türkiye’de iktidarı elinde bulunduran AKP iktidarı da bunun farkına vardı ve saf değiştirmeye yeltendi, Rusya ile daha sıkı ilişkiler içine girmeye başladı, ülkenin hava savunmasında kullanılabilecek S-400 füze sisteminin de Rusya’dan satın alınması, bölgedeki dengelerin yeniden değişeceğinin ve bölgede “yeni bir dünya” yaratılacağının en açık göstergesi oldu.

S-400 füze sistemi hava savunmasında dünyanın en etkili birkaç füze sisteminden biridir ve NATO’nun kullandığı Amerikan menşeili Patriot füze sisteminden de tartışmasız bir şekilde daha üstündür.

Bu füze sistemi Türkiye gibi sürekli bir ateş çemberiyle çevrili bir ülke için bir gereklilik midir?

Kesinlikle gerekliliktir ve bu gibi savunma amaçlı sistemler çoğu zaman saldırı amaçlı kullanılan savaş uçaklarından daha etkilidirler.

Türkiye’nin mevcut durumda, her ne kadar bölgedeki komşularıyla barış ve huzur içinde olmasa da, bölgedeki herhangi bir ülkenin topraklarına saldırmak gibi bir niyeti yoktur, ancak saldırıya uğrama ihtimali her zaman vardır ve savunmasını da güçlü tutmak zorundadır.

Peki ama askeri yönden sağlam, güçlü ve gelişmiş bir savunma ihtiyacı varken ve bununh kısmen de olsa giderilmesi için Amerikan çıkarlarına ters düşecek şekilde bir girişim yapılmışken, Amerika’nın tavrı ne olur?

Tek bir şey olur, o da ne yapıp edip, AKP hükümetini tepetaklak getirmek, yerle bir etmek, hatta mümkünse silip süpürmek...

Bunun için de iki yol var, birincisi Türkiye’nin zayıf olan ekonomisinin daha da zayıflaması için her türlü ekonomik baskıyı sürdürmek, ikincisi ise siyasi yönden çok kırılgan zeminde duran AKP iktidarının altındaki çatlağı daha da büyütmek...

Gelelim o siyasi zemindeki çatlağın boyutuna.

AKP iktidarı şu an bölgedeki tüm komşu ülkelerle kavgalı durumda, AB ile kavgalı durumda, Amerika ile kavgalı durumda...

AKP iktidarı ülkenin nüfusunun en az yarısıyla da kavgalı durumda, ülke AKP’den yana olanlar ve AKP’ye karşı olanlar olarak ikiye bölünmüş durumda...

AKP iktidarı Kuzey Kıbrıs siyaseti ve Kıbrıs Türkü ile de çok gergin ilişkiler içinde...

Diğer taraftan, Kıbrıs Türkü ve Kıbrıs Türk siyaseti de kendi içinde de parçalanmış, maddi ve manevi değerlerini nerdeyse tümden yitirmiş, Türkiye haricinde hiç kimseyle diyalog kuramaz durumda.

Kısacası, şu anda Türkiye ve Kuzey Kıbrıs hem birbirleriyle kavgalı durumda, hem kendi kendileriyle kavgalı durumda, hem de kendileri haricindeki herkesle kavgalı durumda...

Böylesi anormal ve zaafiyet dolu bir durumda bakın neler oluyor...

Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı pozisyonunda olan Anastasiadis, normal şartlarda sokakta görse selam vermeyeceği KKTC Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ile sözde sosyal bir etkinlik olan bir akşam yemeğinde bir araya geliyor, arkasından da bu olayın ortaya çıkmasıyla Kıbrıs Türk siyasileri, başta Cumhurbaşkanı Akıncı ve Kudret Özersay olmak üzere, bu “akşam yemeği” toplantısını dibine kadar kaşıyor ve kızılca kıyamet kopuyor, Cumhurbaşkanı Akıncı ve Dışişleri Bakanı Özersay birbirlerine veryansın ediyor...

Sonuç: Bu sözde yemek olan ama işin özünde toplantı olan olayın arkasında, düzenlenmesinde kim olursa olsun, Anastasiadis bir taşla iki “kuşu” da şak diye avladı, birbirine soktu, bu kadar açık ve net...

Bu arada, bu konuyla ilgili olarak şu ana kadar Türkiye iktidarı tarafından tek bir laf edilmiş değil!

Peki ama Özersay birilerinden onay, olur almadan kendi kafasına göre böyle bir yemeğe katılıp da Anastasiadis ile bir araya gelebilir miydi?

İmkan ve ihtimal yok, Anastasiadis değil Özersay’la bir araya gelmek, sokakta görse yüzüne bile bakmazdı, bu kadar açık ve net.

Burada, bu organizasyonun arkasında her kim veya kimler varsa, Akıncı’ya verilen mesaj açık ve nettir: Son kullanım tarihin geldi, yerine gelecek olanın ısındırma turları da başladı...

Hepsi bu kadar mı?

Hayır, değil, resme bir de diğer taraftan bakalı.

Kudret Özersay şu anda Akıncı ile kapışan pozisyona düştü ve yaptığı veya kendisine yaptırılan hamle ile aslında puan filan kazanmadı, tam tersine çok ciddi puan kaybetti...

Kısacası, bu “hamlede”, görünen o ki, hem Akıncı kaybetti, hem de Özersay kaybetti, Anastasiadis ise elini suya sabuna dokundurmadan ikisiyle de dalgasını geçti, ikisini birbirine soktu...

Peki ama görünüşte itibarsızlaştırılmaya çalışılan Akıncı gerçekten kaybetti mi?

Hayır, tam tersine, bu itibarsızlaştırma operasyonundan karlı çıktı, mağdur olan taraf pozisyonuna düştü, mağdur edebiyatını ön plana çıkardı, az da olsa hanesine artı puan yazdırmayı başardı...

Gerçek kaybeden ise Kudret Özersay oldu.

Peki nasıl oldu da Kudret Özersay kendi ayağıyla böylesine bir tuzağa düştü, günün sonunda böyle bir pozisyona düşeceğini farkedecek kadar öngörü sahibi değil miydi?

Demek ki değilmiş...

Bu işte kazanan Anastasiadis oldu, kısmen Akıncı oldu, kaybeden de Özersay oldu...

Özersay’a bu hamleyi yaptıran veya yaptıranlar belli ki günün sonunda olacakları ya hesaplayamadılar, Özersay’a kaş yapalım derken göz çıkardılar, ya da gerçekten Özersay’ın da gözünün çıkmasını istediler...

Ancak bu olayda tam anlamıyla kaybeden taraf Kıbrıs Türkü oldu, hatta şu ana kadar gıkını bile Türkiye de oldu.

Peki ama, resmin bir de görünmeyen, gölgede kalan tarafı var, ona da bir bakalım.

Bu olayda, kısmen Akıncı karlı çıksa da, kısmen karın yanında kısmen zarar da var, ve sonuçta hem Akıncı hem de Özersay, farklı boyutlarda da olsa, zarar gördüler.

Amaç, çaktırmadan her ikisini de birbirine düşürüp, her fırsatta ikisini de yıpratıp, bu ikisine tavşana kaç, tazıya tut oyununu oynatıp,  perdenin arkasında da Cumhurbaşkanlığı koltuğu için bir başkasına zemin hazırlamak olabilir mi?

Pekala da olabilir, A planı, B planı, olmazsa C planı siyaset denen entrika düzeninin her zaman olmazsa olmazlarıdır...

Mesele, bir koltuğa oturduktan veya bir mevkiye ulaştıktan sonra, toplumsal anlamda rol kesen sığ kafalı yöneticilerin ve siyasetçilerin ayaklarının dibini görememesidir, hırs küpüne dönmeleridir, sığ düşünce çarklarının arasında hapis kalmalarıdır, akıl tutulmasına uğramaları ve içine girdikleri olayları ve sonuçlarını enine boyuna hesaplayamamalarıdır...

Bölgede “Yeni Dünya” kurulurken dikkat etsinler de yeni dünya diye çiğnenip, mideye indirilmesinler, o saatten sonra da ancak o nahoş kokulu “şey” olurlar...

Şu anda ağızlarda “çiğneniyorlar”, bu arada birbirlerini de çiğnemeye uğraşıyorlar...

Doğrusu acınacak bir durum...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları