Türkiye’nin Sağlık Bakanı Fahreddin Koca Korona pandemisi sürecinde Türkiye’de işin ciddiyetini anlayıp da en fazla yük altına giren, herkes ortadan toz olunca, mecburen milletin önünde süreçle ilgili ezile büzüle hesap veren şahıs oldu.
Bir bakan olarak hergün halkın karşısına çıkacaksınız ve bugün şu kadar vakamız var, şu kadar da insanımızı kaybettik diyeceksiniz.
Kolay mı?
Verilen bilgiler istatistiki bilgiler olabilir, ama işi ve görevi can kurtarmak olan bir sistemin en tepesinde oturan yöneticinin hergün halkın karşısına çıkıp da bu bilgileri paylaşması, çok büyük ve sağlam bir yürek ister.
İşi hayat kurtarmak olan biri ortalığı kasıp kavuran ve her önüne gelene bulaşan bir yaratık yüzünden hergün meydana gelen yüzlerce ölümden bahsederken, sanırım vicdanen ve ruhen epey hırpalanır.
Eminim ki Fahreddin Koca, pek göstermese de, bu süreçte üzerine yüklenen sorumluluktan dolayı geceleri pek uyuyamamıştır ve uzun süre de uyuyamayacaktır, çünkü bu tehlike öyle kısa sürede gelip geçecek bir tehlike değil, ve aklı başında sağlıkçıların ve bilinçli vatandaşların tümü de bunun farkında.
Zaten Bakan Koca’nın günlük açıklamalarında da bunu açık ve net şekilde belirtiyor, tehlikenin sadece tedbirlerden dolayı sınırlandırıldığını, zararın tedbirlerle azaltıldığını, gevşeme durumunda virüs yayılımının yeniden tepemize bineceğini vurguluyor.
Türkiye gibi büyük bir ülkede böylesine bulaşkan bir virüsün tam olarak önüne geçmek mümkün değil, hele de açılım başladığında ve hayat normal akışına bırakıldığında, alınması gereken temel tedbirler alınmazsa birkaç hafta içinde herşey tepetaklak gidebilir.
Bizim milletin de bu süreçte bu gibi durumlarda kafasının pek basmadığını, hatta büyük çoğunluğunun tam anlamıyla tahta kafalı olduğunu, dolayısıyla kendilerine virüs mirüs işlemeyeceği zannında olduklarını bir kez daha gördük...
Bu süreçte en büyük darbeyi sağlık sisteminde çalışanlar yedi, malesef ki, aralarında hayatlarını kaybedenler de oldu...
Aslında hayatlarını kaybetmediler, hayatlarını feda ettiler.
Sorumsuz, bencil, zırcahil mahlukatların laf dinlememesi ve virüsü göz göre göre Türkiye’ye sokmaları yüzünden katledildiler.
Bugünlerde açılım, saçılım başladı ama ahali duyarsız davranmaya, ille de kafasında devlet topuzu aranmaya devam ederse, ortalık yine cehenneme dönebilir, aynı darbeyi bir daha, bir daha, bir daha yiyebilirler, yine pek çoğu hayatını kaybedebilir, ve daha da kötüsü, ülke ekonomik anlamda tam anlamıyla çökebilir.
Diğer taraftan, sağlık çalışanları sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde çok ciddi, hatta ölümcül bir risk altındalar ve bu süreç halen devam ediyor, ne zaman biteceği de belli değil, belki de bitmesi yıllar alacak, belki de bu süreç bitmeden yeni virüslerle tanışacağız.
Yine diğer taraftan diyeceğim, “fasulyenin faydalarını” yüzüncü kez keşfederek akademik ünvan sahibi olup da hem nala hem mıha vurarak, aklımızla alay edenler, uzaktan gazel okuyanlar, bu mücadelede hayatlarını kaybedenlerin anısıyla düpedüz alay ederek, testiyi doldurmaya bakanlar da var, nasılsa şov için fırsat bu fırsat...
Sözcü gazetesinde ve diğer haber organlarında Türkiye’nin sözde bilim kurulunun üyesi olan bir “profesörün” açıklamalarına rast geldim, feleğim şaştı, sen neymişsin be abi diyesim geldi...
Bu bilim kurulu üyesi sayın bay profesör diyor ki; “...Hasta yoğunluğunda yaşanan azalmaya bakıldığı zaman şu anki virüsün daha önceden piyasada dolaşan virüsten daha az hasta etme etkisi varmış…Ama bu bizde gevşemeye yol açmamalıymış, elimizden geleni yapmalıymışız…"
Yani bizim bay profesör diyor ki, nereden ve nasıl anladıysa, ve keza, nereden ve nasıl bu yargıya vardıysa, Türkiye virüsler için yol geçen hanı, Türkiye’deki virüs piyasası çok değişken, piyasaya virüsün biri giriyor, diğeri çıkıyor, kimi daha etkili, kimi daha etkisiz, şimdiki ise, adı her neyse, daha etkisiz!!!
Hatta diyor ki, virüs mutasyon filan da geçirmiş olabilirmiş!
Bu bay profesörün “mutasyon” kelimesinin ne anlama geldiğini bildiğinden, ne anladığından ciddi ciddi şüphe duymakla birlikte, vallahi haklı, böyle başa böyle traş, ne diyeyim!
Bizim bu virüsler o kadar yalaşık bulaşık herifler ki, canları istediği zaman zınk diye genetik kodlarını duruma göre anında değiştirebiliyorlar, canları istediği zaman aşırı öldürücü, canları istediği zaman hafiften öldürücü olabiliyorlar, adamına ve duruma, ve keza “piyasaya” göre davranıyorlar.
Herifçioğulları hem en gediklisinden politikacı, hem de en gediklisinden mikrop…
Oturuyorlar, kafa kafaya veriyorlar, masayı kuruyorlar, yiyorlar, içiyorlar, kafaları da çekiyorlar arada, sonra kafaları tokuşturuyorlar, birbirlerine yapışıyorlar, sarmaş dolayş oluyorlar, öpüşüyorlar, birbirlerine genetik kod veriyorlar, alıyorlar, örneğin MERS virüsü SARS virüsüne bir öpücük konduruyor, hobbidik öpücükle kod veriyor, SARS virüsü Corona virüsüne sarmaş dolaş oluyor, şapur şupur öperken hobbidik genetik kodlarını aktarıyor, yetmiyor, HIV virüsü de bunları bir güzel öpüyor, sonra hobbidik ortaya corona, morona, zorona, zargana, zırgana, babağura (şimdi bizim babağuralara bana kendilerini virus ilan ettim diye bana kızacaklar), zırtapoz, hırtapoz virüsleri filan çıkıyor…
Bu kadar basit işte.
Yani, muhtemelen en ileri seviyede İngilizce bildiğinden ve her kurduğu Türkçe cümleyi de genelde en fazla dört kelimeyle sınırlandırdığından, iki kelimelik cümleleri de virgüllerle ayrıştırıp sanki biraz daha uzunmuş gibi gösterdiğinden, bu işleri ciddi ciddi oturup literatürde atomlarına kadar araştırdığından hiç şüphe duymadığım bizim bay profesör haklı, hem de çok haklı…
Sonra da diyor ki (bu sefer Sözcü gazetesinden doğrudan alıntı yapıyorum);
*Bu bize şunu gösteriyor. Virüs duruyor. Bir yere gitmiş değil. Ortalık süt liman değil. Tehlike geçmiş değil. Virüs bekliyor. Virüs fırsat kolluyor. (4+2+4+4+3+2+3 kelimelik cümleler)
*Bizi hastalandırmak için, öldürmek için fırsat kolluyor. Yokmuş gibi farz edemeyiz. ‘Tehlike bitti, her şey normale döndü’ diyemeyiz. (Yani diyor ki; Bizi hastalandırmak için fırsat kolluyor. Bizi öldürmek için fırsat kolluyor. Yokmuş gibi farz edemeyiz. Tehlike bitti diyemeyiz. Herşey normale döndü diyemeyiz. 5+5+4+3+4 kelimelik cümleler)
*Elbette sosyal hayat tekrar başladı. Ama bunu yaparken virüse fırsat vermeyecek bir şekilde, kontrollü bir şekilde bunu yapmak zorundayız.
Üç beş kelimelik cümlelere sıkıştırılmış süper tespitlerle gayet iyi anlattı da biz de öğrendik, vallahi da billahi da bilmiyorduk…
Hem yeni ve daha etkisiz piyasa virüslerinin varlığını öğrendik, hem de aslında tehlikenin geçmediğini…
Biz de, virüscük baktı ki bizim memlekette yeterince temizlik yapamıyor, uçup gitti sanmıştık.
Meğerse, her nasıl olduysa (nasıl olduğu pek belli değil), hobbidik piyasadaki ölümcül virüs gitmiş, yerine hobbidik daha az etkili olanı gelmiş…
İşte bilim adamı dediğin böyle olmalı, kurduğu her cümle, arada bir istisnalar da olsa, dört kelimeyi geçmemeli, önce hobbidik virüsün piyasasını ifşa etmeli, sonra da hobbidik piyasadaki etkili ve daha az etkili olan virüsleri birbirinden güzelce ayırmalı, sonra da aman ha, korunun, aksi takdirde virüs bizi öldürmek için fırsat kolluyor demeli…
Biz de, ha çok yaşa vallahi, iyi ki de söyledin de öğrendik, kafamız bir türlü basmıyordu demeliyiz!
Ha, bizim bay profesörün hangi virüsten bahsettiğini de anlamadıysanız, vallahi kafadan da virüslendiniz demektir, derhal kafanıza biraz sinek ilacı filan sıkın, alkolle filan yıkayın, bulamazsanız kolonyayı tepeden aşağıya doğru boca edin, hem virüsten arınırsınız, hem de kafanız tıpkı Düden şelalesine sokulmuş misali mis gibi serinler…
Doğru ya, hangi piyasa virüsünden bahsediyor, yenisinden mi, eskisinden mi!!!
Corona’dan mı, yoksa Zorona’dan mı?
Morona’dan mı yoksa Zırgana’dan mı?
Hırtapozdan mı, yoksa Zırtapoz’dan mı?
Ya da adı her neyse!
İşte canım, piyasaya hobbidik yeni çıkmış olanından bahsediyor…
Anlayın işte!
Fasulyenin faydalarını yüz defa yazarak bilim adamı olunca ve virüsün etkisini de “galiba” ile hesaplayınca, virüsün de piyasası anca bu kadar olur…
Şimdi gelelim esas meseleye; lafın sadece işine geldiği tarafını anlayan bizim ahali, tutar da “bakın işte bilim kurulu profesörü bu piyasaya çıkan yeni virüs fazla etkili değilmiş diyor, zaten önlemleri de gevşettiler, demek ki piyasadaki virüs artık etkisiz olanından, e o zaman tedbire ne gerek var, hem virüs etkisiz, hem de tedbir mi olur, aklımızla alay etmeyin, hade saldım bayıra mevlam kayıra” derse, ne olacak!!!
İşte o zaman, gerçekten acırım Sağlık Bakanı Koca’nın ve ikinci dalga ile feci şekilde yüzleşecek olan sağlık çalışanlarının haline…
Eğreti bilim, en tehlikeli virüsten çok daha fazla tehlikelidir, hiçbir türlü de ilacı ve çaresi de yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.