“İlk kez 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı‘nda önerilen “Dünya Su Günü“, fakir veya kalkınmakta olan dünya ülkelerinin giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımlar atılmasının sağlamada teşvik olması amacıyla suya gün adamak anlamıyla belirlenmiştir.
“Kuraklığa Hazır Mıyız?”
Ülkenin nüfusu 1996 yılında yapılan nüfus sayımına göre 198 000 kişi iken bugün için 1.200.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. 1975-2025 yıllarını kapsayan verilere göre 74,9 mm olan ortalama ocak ayı yağış verisi, 2025 Ocak ayında yalnızca 6.0 mm yağış olarak ölçüldü. Keza şubat ayı ayni. Mart ayında ise son elli yıllık periyod da ki en yüksek sıcaklık verisi ölçüldü. 2025 yılında ülke genelinde ölçülen tüm yeraltı suyu seviyesi verilerinde ciddi azalma tespit edildi.
Orman alanlarının son 50 yıllık süreçte kuraklık ve aşırı sıcak havalar yüzünden çıkan yangınlar sonucunda tahrip olduğu gerçektir. Ülkemiz arazisinin yaklaşık %7’i verimli ormanlarla kaplıdır. Orman alanlarımız işlevini yerine getirebilmesi için gerekli olan %30’un altındadır.
Özetle sadece yağmura bağımlı olan adamızın su kaynakları, azalan orman alanları, küresel ısınma gibi faktörler yüzünden azalma eğilimi giderek artmaktadır. Buna bir de su tüketimine en çok katkı yapan nüfus artışının kontrolsüz artışını da eklediğimizde biz yerbilimciler olarak KKTC’de yaşayan herkese sormak istiyoruz “ Kuraklığa hazır mıyız?”.
“Ülkemiz Su Fakiri Bir Ülkedir !”
Türkiye Cumhuriyeti’nden getirilen su ile içme suyu nezdinde kısmı bir rahatlama olsa da başka bir coğrafyadan adamıza su gelmiş olması bizleri yıllarca yönetenlerin ülkeyi yönetme adına uyguladıkları plansız, programsız, popülist politikaların göstergesi olmuştur.
75 milyon metreküp yıllık kapasitesi olan ve KKTC’nin 50 yıllık su ihtiyacını karşılayacağı müjdesi ile döşenen boru hattından içme suyu olarak tüketmemiz öngörülen ve basına açıklanan rakam olan 37.5 milyon metreküpe sadece 4 yılda ulaştık. 2023 ve 2024 yılı itibari de 40 milyonun üzerinde tüketerek aştık bile. Bu tüketim hızı devam etmesi durumunda 2035 yılana kadar TC den mevcut boru ile gelebilecek olan suyun tamamını içme ve kullanma suyu olarak tüketeceğiz. Tarımsal faaliyete uzun sürede borular ile gelen suyun öngörüldüğü şekli ile verilebilmesi ise mümkün olmayacaktır.
Buna rağmen ülkemizin su fakiri olduğuna yönelik bir kamuoyu oluşturulmamakta, eskiden yapıldığı gibi su tasarrufu kampanyaları düzenlenmemektedir. Tüm toplum olarak tos pembe bir rüyanın içerisinde susuz kalacağımız güne kadar adeta rüya görmeye devam etmekteyiz
“Siyaset Elini Bilimin Üzerinden Çekmeli; Yerbilimcilere Kulak Vermeli”
Her geçen gün nüfusun kontrolsüz bir şekilde artmaya devam etmesi, su depolarımız olan akiferlerimizin sürekli olarak azalmasına, tuzlanmasına ve çevresel etkiler nedeniyle kirlenmesine sebep olmaktadır. Ülke siyasetçileri ise azalan yeraltı kaynaklarına alternatif olacak deniz suyu arıtma ve atık su arıtma tesisleri gibi alternatif kaynaklar inşa etmeye yönelik bir hedefleri maalesef yoktur.
Kamuda görev yapan meslektaşlarımızın ülkenin su ihtiyacını karşılamak hem de akiferlerimizi korumaya yönelik bilimin ışığında gayret gösterdikleri bilinirken siyasetin yerbilimcilerin mesleklerine ve bilimine yaptıkları müdahalelerini ise üzülerek gözlemlemekteyiz. Bu mesleği icra etmek ancak bunun eğitimini almaları halinde mümkündür.
Fasıl 351 Kuyular Yasası açık ve net bir şekilde kuyu ruhsatlarında hidrojeolojik görüşün olumlu olmasını şart koşmakta, görüşü ise Jeoloji ve Maden Dairesi Müdürü’nün vereceğini emir buyurmaktadır. UBP-DP-YDP hükümeti ise yasayı da ihlal ederek müdür ve yerbilimcileri hiçe saymaktadır. Yetkiyi bakan eliyle kullanmaya çalışmaktadırlar. Gayrı yasal olarak ruhsat verilmesi sakıncalı yerler ise salt “bakan imzası” ile “sözde hidrojeolojik olumlu görüşler” verilerek kuyu ruhsatları verilebilmesi için kaymakamlıklara göndermektedirler. Bundan derhal vazgeçilmelidir.
2018 UBP-DP hükümeti döneminde benzer bir uygulama yine denenmiş bir günde 60 civarında kuyu ruhsatı gayrı yasal olarak dönemin bakanlar kurulu aracılığıyla verilmiştir. İlerleyen süreçte ruhsatlar ise mahkemeler tarafından “yok hükmünde” ilan edilmiştir. Yine benzer bir yaklaşım UBP-DP- YDP hükümeti ile tekrar hortlatılmış durumdadır. Hükümeti toplumumuzun faydasını düşünerek uyarırız. Mesleğimiz ve bilimin üzerinden elinizi çekin!!!!
“Çözüm Ortak Mücadeledir”
Su sorunu adamızın ortak sorunudur. Ortak sorunlara ise ortak çözümler gerekir. Örneğin Güzelyurt Akiferi üzerinde siyasi sınır yerin altındaki hidrojeolojik sınırları belirlemez. Akifer iki toplumlu bir akiferdir. Güney’de Trodos üzerine inşa edilen barajlar (Ör: Solya Barajı gibi) akiferin beslenmesini olumsuz etkilerken kuzey tarafındaki aşırı çekimde tuzlanmayı artırmaktadır. Adamızda ortak bir su yönetimi kurulması coğrafik bir şarttır. Su sorunu ile ortak mücadele etmezsek sonuçta hep beraber kaybedeceğimiz de aşikardır.
Sonuç olarak kuraklaşan iklim koşullarına karşılık yapılacak icraat “Su Kaynakları Yönetim Planı” oluşturmaktır. Ayrıca kontrolsüz nüfus akışını önlemektir. Bu gidişle Türkiye’den gelen su nüfusun ihtiyacına yetmeyecek hale gelecektir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Yerbilim Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Adına
Dr. Mehmet NECDET
Başkan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.