• BIST 9916.22
  • Altın 2962.961
  • Dolar 35.2472
  • Euro 36.7735
  • Lefkoşa 12 °C
  • Mağusa 10 °C
  • Girne 12 °C
  • Güzelyurt 10 °C
  • İskele 10 °C
  • İstanbul 11 °C
  • Ankara 7 °C

“Yerli” Olmak Hastalığı

Barış BAŞEL

[caption id="attachment_24466" align="alignleft" width="100"]BARIŞ BAŞEL BARIŞ BAŞEL[/caption] Trafik terörüne veya iş cinayetine kurban giden kendinden değilse vah vah diyen ancak halk tabiri ile “yerli” ise hemen feryadı basan bir toplum içerisinde yaşamak öylesine utanç verici durumdur ki insan mantığı bunu zor anlamlandırır. Düşünsenize kendinden saymadığı öğrenci, emekçi ya da turist ayni kavşakta can veriyor, sivil toplum örgütleri ve basın bu ölümcül noktalara “ölüm kavşağı” etiketini vuruyor ama “yerli” birileri yaşamını yitirince o topluluk yolu kesip eylem yapıp öğürüyor iki gün sonra ise herkes günlük yaşantısına geri dönebiliyor. Sorun çözme becerilerini geliştirememiş olmak ve kendi kendine yetememenin verdiği hırsla kinini kusan toplumların elinden gelen tek şey suçluyu dışarda aramaktır. Herkes birbirini suçluyor ama nedense kimse de cezalandırılmıyor ve ne üzücüdür ki basın sorumlu kurumların peşini hemen bırakıyor kurban veya faile odaklanıyor. Nefret söylemi ve ırkçı söylemleri kendisine yayıncılık ilkesi edinen bazı basın kuruluşlarının garip şekilde “yerli” olmayanların yaşadığı trajedileri tek günlüğüne manşete koyarak “cinayet” “büyük acı” tarzında başlıkları ise bu ironik durumun ayrı bir tartışma konusu oluyor. Aslında toplumun verdiği bu resmi garipsememek lazım çünkü devlet kendisi ülkede yaşayan göçmenlere sosyal dışlama uyguluyor. Özel sektörde çalışan göçmenlerin çalışma izinleri yenilenmiyor, sigortaları yatırılmıyor ve devlet bu duruma gözlerini kapatıyor. Uluslararası sözleşmeleri bile ihlal eden devlet kayıt dışı durumda olan göçmenlerin çocuklarını okula kayıt ettirmelerine engel oluyor ve temel bir çocuk hakkı olan eğitim hakkını ellerinden almış oluyor. Ayni durum sağlık hizmetlerine ulaşma konusunda da bir devlet politikası haline getiriliyor. İlginçlikler ülkesi ya sivil toplum örgütleri de göçe karşı durma bahanesi ile ülkedeki göçmenlerin açık bir şekilde sosyal dışlama yaşamasına destek oluyor. Sosyal bir hastalık olan ayrımcılık ise bir kanser gibi içimizi sarıyor, çaresizlik duygusu ve biriken kini yansıtmanın en aciz durumudur insan dediğimiz malzemeden uzaklaşarak her şeyden “yerli” olmayanları sorumlu tutmak. İş cinayeti ile 19 yaşında bir yaşam son buluyor ve birkaç sivil toplum örgütü dışında kendini savunmaya geçip tek bir devlet kurumu açıklama yapmıyor. Çünkü toplum sesini çıkarmadığı için devlet sermayeyi korumaya devam ediyor. Ailesi şu anda ne yaşar? Sevdiği vardır belki de düğün için çeyiz hazırlıyordur, küçük kardeşi “abim gelecek mi?” diye sormuş mudur tarzı empati içeren tek bir duygu var mı acaba içimizde? Eğer yoksa biz zaten “yerli” olmak hastalığı sonucu değil bir toplum özelliği taşımak olsa olsa insan yığınları şeklinde yaşayan bir topluluğuz demektir. Bundan ötesi ne söylesek hepsi boş.


  KULLANILMIŞ BİLETLER

kullanmisHAFTANIN FOTOĞRAFI

haftanin

DUVAR EDEBİYATI

duvar

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları