Endişe duymalı mıyız?
Diye sormuştum.
Yargının ekonomik protokolün içine dahil edilmesiyle ilgili olarak.
Hatta yargının ekonomik protokolde ne işi olur diye kafa patlatmıştık arkadaşlarla.
Bizler bir bağ kuramıyorduk ki, Başbakan Ömer Kalyoncu çıktı ve yargının ekonomik protokolde olma gerekçesini mali yönlü bir uygulama diye açıklamıştı.
Allah allah demiştik.
Bu ne iş diye anlamaya çalışmıştık.
Yeni mahkemelerin inşaatı, ticaret mahkemelerinin kurulması, yeni yargıçların atanması, personel istihdamı vs.
Mi acaba?
Demiştik..
Bunlar bir maliyet gerektiriyordu elbette.
Hoş madem başbakan da mali yönü ile demişti, bu olabilir miydi?
Yine irdelemeye başlamıştık.
Birçok hukukçu arkadaşımızla görüşüp bilgi edinmeye çalışmıştık.
Yine birçok ekonomist arkadaşımızla görüşmüş onların da düşüncelerini dinlemiştik.
Ve bu kez, öyle olsa bile bunun tamamen bir iç mesele olduğunu ve kendi otoritemiz altında çözülmesi gerektiğine kanaat getirmiştik.
Bugün aynı Başbakan Sayın Ömer Kalyoncu çıkıyor ve diyor ki, yargıyı ekonomik protokolün içine koyma sebebleri, bütünü ile yargı sistemini değiştirmeye çalışmalarındanmış.
Açıkçası bir kez daha irkildim.
Bu noktada yine kaygı duydum.
İçime bir kurt düştü.
Birileri yüzyıllardır devam eden bir hukuk sistemini bütün ile değiştirmeye çalışıyordu.
Bu nasıl bir cürettir diye de sormayacağım.
Ama ülkenin başbakanı çıkar ve bunu dillendirirse, varın bizleri bekleyen demokrasiden yoksun, özgürlüklerin gaspedileceği karanlık günleri siz düşünün.
Hatta düşünmekle kalmayın, son 10 yıldır Türkiye’de yaşanlara bakın.
Görün bizlerden talep edileni.
Velhasıl endişe duymalı mıyız dediğimiz o günlerde Sayın Başbakan bunu dillendirmekten kaçınmıştı.
Hatta kamuoyundan gizlemişti.
Mali yönü öne çıkartmıştı ki, şüpheliydi..
Başbakan olmanın verdiği mesuliyet vardı elbette bu tavrında Sayın Kalyoncu’nun.
Bununla belli ki mücadele etmeye de çalıştı hükümetin CTP kanadı.
Yarı gönüllü, yarı gönülsüz.
Zira CTP de bu konularda ikiye bölünmüştü.
Bir karar üretemiyordu.
Kararlı bir duruş sergileyemiyordu.
Lakin iş gelip koalisyonun bozulmasına varınca.
Geç de olsa şimdi bu gerçeği kamuoyuyla paylaştı Sayın Başbakan.
Artık biliyoruz.
Emin olduk Ankara’nın ekonomik protokol metninde kendine göre yapmaya çalıştığı ayarlamaları.
KIB-TEK’de ısrarlı.
İlla ki özel işletme diyor.
Ve bunun üzerinden çok güçlü bir hakimiyet kurmayı hedefliyor.
Kolay mı?
Söz konusu enerji.
Ha bu kadar mı?
Öyle anlaşılıyor ki değilmiş.
Yargıyı da istiyor.
Burada da kendine göre bir hukuk sistemi kurmanın peşinde.
Yani anlayacağınız ayar verilecek.
Elektrik mevzusu hade bütünü ile ekonomiye dayandırılıyor.
Bunu tartışalım.
Ama ya yargı?
Yargının ekonomi ile ilişkisi nedir?
Hiçbir ilişkisi yok.
Başbakan da zaten esas maksatın ne olduğunu çıktı ve söyledi.
Hatta ifşa etti.
Hukuk sistemimizi bütünü ile değiştirmeye çalışıyorlar dedi.
Bu ürkütücü gerçekle artık yüzleştik.
Şimdi siyaset nasıl bir tavır sergileyecek ona bakmak lazım.
Kurulması öngörülen olası sağ partilerden oluşacak hükümetin bütün bunlara kayıtsız şartsız evet deme gibi bir durumu da söz konusu maalesef.
Özellikle UBP’nin böyle bir yaklaşım içerisinde olduğunu biliyoruz.
Zaten bunu da gizlemiyorlar.
Bu noktada Ankara ile her türlü işbirliğini yapmaya hazır bir duruş sergiledikleri de sır değil.
Açıkçası ekonomik protokol adı altında yapılmaya çalışılan ayar öyle böyle değil.
Bu kabuledilebilir olmaktan çok öteye, bir asimilasyon politikasının uzantısıdır.
Yani UBP’nin yıllardır güttüğü politikaların temelini oluşturur bu.
Hoş bunun adına reforum da diyebilirler.
Ekonomi üzerinden bir halkın değerleri ile hukuku ile, sosyal yapısı ile demografik zemini ile oynamaya çalışırlar.
Oturur seyrederiz hep beraber.
Ya da bir olur birlikte doğrunun mücadelesini veririrz.
Bunu karşı tarafa da anlatmaya çalışırız.
Anlamamakta direnilerse, bir kez daha bir kez daha defalarca anlatırız.
Israrla kırmızı çizgilerimizi ortaya koyarız.
Durulması gereken noktayı belirleyebiliriz.
Bunu yapmak o kadar da zor değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.