Yanlış hatırlamıyorsam 4 çocuğumuzu kaybettiğimiz ve devletin ve keza devleti yönetenlerin aymazlığından, beceriksizliğinden, rant sevdasından kaynaklanan felaket 5 Aralık gecesi olmuştu.
Bizim ulaştırmadan sorumlu süper Bakan Tolga Atakan da katıldığı bir televizyon programında inciler döktürmüş, “Bariyerlerin eksik olduğu yönünde spekülasyonlar yapıldı. Kaza noktasında bariyer eksikliği
yoktur. Özellikle dağdan gelen yoğun yağışın bazı noktalarda bariyerlerin altını oyduğu ve bazı çökmeler olduğunu tespit ettik. Herhangi bir bariyer ve altyapı eksikliği yoktur. Bilindiği gibi yolun diğer etepları tamamlandığında ana sıkıntının ortadan kalkacağını unutmamak lazım. Ciklos’taki kaza, su birikintisi nedeniyle aracın kayması ve düşmesi nedeniyle yaşandı…” demişti ve süper bakanın müthiş tespitleri sosyal medyada eleştiri yağmuruna tutulmuştu…
Tabi ki çam üstüne çam devirdiklerini, pot üstüne pot kırdıklarını ve rezil rüsva olduklarını anlayınca hemen müdahale edip, bu haberi sitelerden kaldırtmışlardı…
Bariyer ve altyapı eksikliği yokmuş ama altyapı eksikliği olmayan yerde her nasılsa yoğun yağışlar bariyerlerin altını oymuş ve bazı çökmeler yaşanmış, araç da su birikintisinden kaymış ve düşmüş!!!
Akıla mantığa bak, hizaya gel!
7 yaşındaki kızım bu olayı anlatacak olsaydı o nefis Türkçesi ve yaşının 7 kat ötesindeki mantığıyla değil bu memleketin Ulaştırma Bakanı filan, herhalde Almanya’ya Başbakan filan olurdu, bu devleti yönetenlerin eline de oyuncaklarını verirdi, hade siz birazcık evcilik oynayın, ben de işime bakayım derdi…
Yaşanan felaket hafızalardan silinmeden birkaç saatlik bir yağmur daha yağdı, ortalık yine toz duman oldu, altyapısı yetersiz yollarda yine çöküntüler yaşandı, kapatılan veya temizlenmeyen dere yatakları taştı, çoktan istifa etmesi gereken ve hakkında soruşturma başlatılması gereken muhterem Ulaştırma Bakanımız ise algı sınırlarımızı zorlayarak, aklımızla alay ederek yine bahaneler döktürdü…
Neymiş efendim, beyfendi bizim yolları incelemiş ve karar vermiş; bizim trafik altyapısı kurak bir ülkeye göre yapılmışmış!!!
Bahaneye bak, hizaya gel…
Acaba kendi döneminde yapılan Boğaz-Girne arasındaki yolunu da bu kafayla mı yaptırdı da ilk yağmurda dere yatağına dönüştü, ortalığı sel bastı, çocuklar canlarından oldu!!!
Master planı yapılacakmış da altyapı günün koşullarına göre yenilenecekmiş…
Hala bugün bir uçtan öteki uca hayati riskler içeren Lefkoşa-Girne anayolu bütün arızalarıyla tas gibi olduğu yerde duruyor, en ufak bir fiziki geliştirme çalışması yok, sadece yolun güneybatı tarafında bir dere yatağı açıldı ki anayolda olabilecek sorunlara karşı gerçek anlamda hiçbir fayda sağlamayacak, çünkü o yönden gelen yağışlardan biriken sular yola ulaşmıyor, yolda oluşan sular ta Boğaz kavşağından başlayıp Girne çemberine kadar inen sular, çünkü yol o kadar beceriksizce yapılmış ki iki dağ arasında, en dip noktada kalarak tam bir dere yatağı işlevi görüyor.
Yol içinde biriken suları da tahliye edecek yol kenarı ve yol altı tahliye kanalları da yapılmamış.
Bit kadar beyni olan bir mühendis ve müteahhit bu yolu vadinin en derin yerinde ve en dipte olacak şekilde değil, en dip kısımdan biraz yüksekte yapar, her iki tarafına ve iki yolun arasına da su tahliye kanalları yapardı…
Ve iddia şu ki, yol vizelendirilmemiş, başında da bir mühendis filan yokmuş!
Bu iddiaya karşı da bizim süper bakandan veya hükümetten hiçbir açıklama gelmedi…
Sadece insan zekasıyla alay ederek bahaneler üretiyorlar…
Belli ki hala idrak edemediler; devlet yönetmek, halk yönetmek bakkal dükkanı yönetmeye, market yönetmeye, meyhane yönetmeye benzemez…
Kaldı ki devleti bakkal zihniyetiyle bile yönetilmiyor, bugün devleti yöneten zihniyet halkı eline düşmüş enayiler ve soyulacak keriz tayfası olarak görüyor, koltukta kalabilmek için acımasızca halkın cebini sömürüyor…
Devleti yönetenlerin bir söylediğiniz öteki söylediğini tutmuyor, söyledikleriyle yaptıkları ise asla örtüşmüyor, eleştirdiklerinin beş değil on beterini yapıyorlar, üstüne üstlük, beceriksiz yönetimleri ve icraatları yüzünden insanlarımız, çocuklarımız ölüyor, mala ve cana gelen hasarın ise haddi hesabı yok…
Bir taraftan avuçlarını açmış Türkiye’den gelecek nakdi yardımı bekliyorlar, diğer taraftan bu ülkedeki ve toplumdaki kokuşmuşluğun bütün suçunu Türkiye’nin bugüne kadar izlediği politikalarda buluyorlar…
Bir taraftan devleti ele geçirdiklerini ve oturdukları koltukların ilelebet kendilerine tapulandığını sanıyorlar, bu hazımsızlık ve doyumsuzlukla da halkını düpedüz dolandıran, vermediği hizmetin vergisini vahşice halkın cebine saldırarak alan, kaşıkla verdiğini kepçeyle geriye alan hazımsız ve doyumsuz bir hükümet pozisyonundalar, diğer taraftan ise Türkiye’den gelecek sadakayı bekleyen dilenci pozisyonundalar…
Memurun emeklinin maaşını ödeyebilmek için acımasızca her kesimin cebine saldırıyorlar, maaş ödeyeceğim derken özelde çalışanları da iliklerine kadar sömürüyorlar…
Aldıklarına karşılık verdikleri hizmetin sonucu ise bir felaket, hatta ölüm…
Bir zamanlar yeri göğü inleten, böyle bir durumla karşılaşıldığında hükümetleri tepetaklak getiren sendikalar ise sus pus olmuş vaziyetteler, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş vaziyetteler…
Hababam Sınıfı’ndan farksız olan Meclis’te bir taraftan halka kırbaç sallıyorlar, diğer taraftan birbirlerini yolsuzlukla, arsızlıkla suçluyorlar…
Yolsuzlukla, rantçılıkla suçlanan hükümet ortağı hem suçlu hem güçlü olmayı da beceriyor, büyük bir marifetmiş gibi kendisini suçlayanı devleti eleştirenleri kollamakla suçluyor…
Devletin makamlarını tutacaksın, halkın aklıyla alay edeceksin, insanların geleceğini katledeceksin, eleştirdiğinin on beterini yapacaksın, şahsi rant için elinden geleni ardına koymayacaksın, ama eleştirenleri de devlet düşmanı ilan edeceksin…
Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır, bu nasıl bir ahlak tutulmasıdır, anlamak mümkün değil.
Çok değil, daha bir sene öncesine kadar UBP’nin hatalarını yerden yere vururduk, ama geldiğimiz noktada nerdeyse UBP’den özür dileyecek hale geldik…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.