Gazetecilik deneyimim 8-10 yaşında başladı dersem yanlış olmaz herhalde.
Aslında bundan neredeyse 30 yıl önce gazetelerden kestiğim kupürleri özenle yapıştırdığım karton ile mahalle duvarına asmış ve “duvar gazetesi” yapmıştım. Üstelik iki katlı evimin balkonundan, benden yaşça büyük komşumun benim özenle yerleştirdiğim köpek resmini kesişine ve alışına tanık olmuştum. Sözde gazeteci olarak yediğim ilk darbenin, eserime müdahale olduğunu ve gazeteme verilen zarardan dolayı moralimin bozulduğunu hatırlıyorum.
Sanırım o günden sonra duvar gazetemi yapmayı bırakmıştım.
Yıl 1995 olduğunda yani yaşım 17’ye geldiğinde duvarları süngerle kaplı bir radyo stüdyosunda ilk radyo programını yaptığımda zaman sonbaharı gösteriyordu. Bir Cumartesi gününde ilk radyo programımı yaptım.
Radyonun bir yaşam felsefesi olduğu zamanlarda, üstelik özel radyoculuğun, özgürlük anlamına geldiği günlerde, kasetlerden şarkılar çalarken, hayatında hiç kaset kullanmayan bir neslin geldiğini hayal bile edemiyordum.
Kuşkusuz benim radyo yayıncılığına başladığım o zamanlarda Kıbrıs’ta özel radyoculuğun ilk temsilcilerinden olduğumuzu söylemem yanlış olmayacak. Üstelik radyonun bile benim için tükendiğini düşündüğüm 2000’li yılların 2’nci yarısında, gelişimin kaçınılmaz olduğunu ve uzun bir süre radyoculuk yapmanın insanın artık sıradanlaştırdığını düşünerek medya yolculuğumun değişmesi gerektiğine karar verdim.
Garip şekilde medya hep beni çağırdı.
3 yıl üniversitede bilgisayar okumama karşın içimden bir ses iletişim eğitimi almam gerektiğini söyledi hep. Derken yine bir u dönüş ile sıfırdan başlamayı seçtim o yıllarda.
Ben maymun iştahlı olduğumu hiç düşünmedim. Ama alt alta sıraladığımda, radyoculuk, kameramanlık, sunuculuk, editörlük, gazetecilik hatta internet gazeteciliğine kadar bir çok farklı alanda çalışmanın hem avantajlarını hem de dezavantajlarını çok uzun süre hissettim.
Şimdi medya tıpkı benim geçmişimde olduğu gibi farklı evrimlerden geçiyor. Cep telefonlarının hayatlarımızı en yoğun şekilde işgal ettiği bir aşamada, Twitter’in 140 karakter, SMS’in 160 karakter olduğu bir dünyada öyle uzun uzadıya haberlere ihtiyaç var mı sorusu kafamı kurcalıyor.
Dünyanın kalbinin Facebook üzerinden attığı, canlı yayınların cep telefonları ile yapıldığı, sosyal medyanın haber ajanslarının kat kat önüne geçtiği bir aşamada ben yine çocukluğumdaki duvar gazetemi düşünüyorum.
Medyanın gidişatı ve şekli değişiyor. Geleneksel yayıncılık ve yayın kanalları eski dünya ile yeni dünya arasında gelgit yaşıyor. Reklam mecralarının bile değiştiği bir aşamada gelecekten kopuk yaşamak veya yeniye direnç göstermek eskide kalmak tükenmek ile eş anlamlı.
Şimdi geleneklerden, tek düzelikten kurtulma zamanı geldi.
Vakit kendimize çeki düzen verme vakti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.