• BIST 9991.93
  • Altın 2976.723
  • Dolar 35.1352
  • Euro 36.6264
  • Lefkoşa 15 °C
  • Mağusa 13 °C
  • Girne 15 °C
  • Güzelyurt 14 °C
  • İskele 13 °C
  • İstanbul 6 °C
  • Ankara 5 °C

YÖDAK, bir de burdan yak!!!

Ediz TUNCEL

Geçen Perşembe akşamı Ada’nın Sesi TV programındayız, konuk da görüşlerine ve düşüncelerine, söylemlerindeki samimiyetine son derece önem verdiğim, memleketin en büyük sendikasının başında duran bir sendikacı…

Devletteki hataları eleştirirken söz nerden geldiyse, ya da aklına nerden geldiyse, sözü YÖDAK’a getirdi ve devletin israfına örnek olarak YÖDAK Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş’un üç makam aracı olduğunu, birinin kendisine, diğerinin ailesine, bir diğerinin de diğer ayak işlerine hizmet ettiğini söyleyiverdi…

Önce şaşırdım, sonra da tepki koymaya başladım.

Programın arkasından Gökçekuş’a telefon edip de “kaç makam şöförün var” diye sorduğumda, önce afalladı, sonra da uzun zamandır kendi aracıyla işe gidip geldiğini söyledi ve artık şahsına karşı yapılan saldırılara şaşırmadığını söyledi…

Hüseyin Hoca ile halen mensubu bulunduğum Yakın Doğu Üniversitesi’nde bir süre birlikte çalışmışlığım, ekip çalışması yapmışlığım, hatta devasa bir uluslar arası konferansın tüm uluslar arası yazışmalarını Gökçekuş ile birlikte yapmışlığım vardır…

Dahası, Rum tarafının çıkardığı tüm uluslar arası engellere karşı omuz omuza kavga verdiğimiz de vardır…

Arada bir de “yöntemde” anlaşamadığımız konularda hafiften atışıp-kapıştığımız da olmuştur, antiparantez belirteyim…

Hatta, Girne Üniversitesi’nin kuruluşu sırasında Genel Sekreterlik görevini sürdürdüğüm sırada da üniversitenin kuruluş sürecinde Girne Üniversitesi’nin kuruluşuna karşı çıkan ve Girne’yi tapulu malı zanneden üniversitenin şahsen hedefi haline gelmesin diye Girne Üniversitesi’nin kuruluşu ile ilgili olan herşeyi defalarca didik didik etmeye başladığında ve bu tavrından huylanıp da kendisine “herşeyin bir tamam yasal olduğu bir noktada halen derdin ne, niye aynı şeylerin üzerinde habure gidip geliyorsun” diye sorma ihtiyacı hissettiğimde, “en ufak birşeyi gözden kaçırırsam başımı ağrıtırlar, mazur görün, sabırlı olun, üstüme gelmeyin” diyen ve işi olabildiğince ağırdan alan ve beni çatır çatır çatlatan da kendisidir…

Gelelim tekrardan YÖDAK’a…Son iki senedir YÖDAK sorunları ile gündemden düşmüyor, biz de hem akademik dünyanın hem de basının mensubu olduğumuz için yakından takip etmeye çalışıyoruz.

YÖDAK ile ilgili olaylar konusunda şimdiye kadar bir köşe yazısı yazmadım, herhangi bir eleştiride bulunmadım, ancak ve ancak,  Perşembe geceki TV programında sevgili sendikacı dostum Hüseyin Gökçekuş’a eleştiriyi desteksiz yapıştırınca, açıkcası hem üzüldüm hem de YÖDAK’taki bazı şahsiyetlerin Gökçekuş’a karşı sürdürdüğü mesnetsiz ve seviyesiz kampanyanın analitik düşünen insanları bile olumsuz yönde etkileyebildiğine de böylece birebir şahit oldum.

Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş fazla ayrıntıcı, fazla vesveseli olabilir, ama “avantacı veya lavantacı” olduğunu, üç kuruşluk menfaate tav olduğunu kimse iddia edemez…İddia eden olursa, buyursun adam gibi ispatını da ortaya koysun derim!

Son iki yıldır YÖDAK’ta yaşananlar, yapılanlar, atılmalar – kapılmalar, Hüseyin Gökçekuş’un şahsiyetine karşı yapılırmış gibi görünen, ama günün sonunda Gökçekuş’un geldiği üniversiteyi hedef alan ve ülkenin yüksek öğretim camiasına da pervasızca zarar veren tavırlar  tam bir kepazelik örneğidir…

Bugüne kadar gerek basından, gerek gözlemlerimizden, gerekse konuya paydaş olan kesimlerden elde ettiğimiz bilgiler, açıkcası mide bulandırıcı türdendir…

Komediye bakın, yandan yakın!

YÖDAK’ın üç üyesi, son iki senedir Gökçekuş’u eleştiriyor…Birkaç örnek:

Efendim, ciddi meseleler var, ama Gökçekuş toplantı yapmıyor!

--- Eeee, a beyfendi, sen tam zamanlı çalıştığın ve devletten çatır çatır milletvekili maaşı çektiğin kuruma günde sadece tuvalete çişini yapacak kadar uğruyorsun, sonra sen sağ ben selamet!!! Biriniz bisiklet sırtında günün beş vakit namazını Rum tarafında kılar, diğeriniz ofise tuvalette çişini yapacak kadar uğrar, sonra toz olur gider, yurt içinde mi, yurt dışında mı, nerde olduğunuz, kimin derdinde, kimin işinin peşinde olduğunuz, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli değil…YÖDAK Başkanı olarak Gökçekuş da hesap sormaya kalkınca, VAY EFENDİM GÖKÇEKUŞ OLAYLARI SAPTIRIYORRRRR!!!

Efendim, FETÖ Türkiye’de darbe yapmış da Gökçekuş KKTC’deki üniversitelerde FETÖ’cü oluşumları araştırmıyormuş, bu konuda YÖDAK üyelerini toplantıya çağırmıyormuş!!!

--- Sabah akşam iş yerinden firar etmekten, Rum tarafında gezmekten, yurt dışında izinsiz gezmekten, PKKlılara destek çıkan şu yüzsüzlük abides “akademisyenler bildirisine” imza atan ve sonra sokağa atılan çakma akademisyenlerin derdine düşmekten toplantıya gelecek haliniz mi var!!! Üçünüz bir araya gelip de hadi toplantı yapalım diyebildiniz mi!!!...Dahası, FETÖ’den içeri atılan Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin YÖDAK’taki bir numaralı ahbabı Gökçekuş değil… Hade hodri meydan!…Çıkın da hanginizin muhterem FETÖ’cünün muhterem dostu olduğunu açıklayın da görelim…

Efendim, Gökçekuş yapılan işlemlerde bir üniversiteye iltimas geçiyormuş, gerçekleri çarpıtıyormuş!!!

---Konu savcılık tarafından araştırılır, ortaya çıkar ki esas gerçekleri söylemeyen, gerçekleri esas çarpıtan iddia sahiplerinin kendileridi yani YÖDAK’ın içindeki “üçlü muhalefetdir”… Dahası, dün altına imza attıkları kararı, yani kendi aldıkları kararı,  hangi akla hizmetse, ertesi gün sokağa çıkıp da elinde bir kağıt parçasıyla bas bas bağırarak eleştiren bir zihniyet, üstelik de “gerçekleri saptırdığı” tesbit edilen bir zihniyet, hala görev başında ve devletten maaş çekiyor…

Efendim, Gökçekuş bunların kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye başlayınca…

---Uuuuuu!!! Vay efendim, sen misin benim kirli çamaşırlarımı ortaya döken, ben aklıma eseni aklıma estiği gibi söylerim, aklıma eseni aklıma estiği gibi yaparım,  ama sen benim yaptıklarımı eleştiremezsin, keyfime karışamazsın, karışırsan tu kaka olur, benim sana karşı yaptığım suçlamalarımı saptırma olur!!!

Efendim, dün attıkları imzaya ertesi gün karşı çıkarlar, sanki bu işler maskaralıkmış gibi keyfi toplantıyla keyfi karar üretirler, kendi kararlarına kendileri  karşı çıkarlar, ertesi gün ilgili üniversite tarafından mahkemeye verilirler, yargı üniversiteyi haklı bulur, YÖDAK tazminatı öder, devlet durduk yerde zarara girer, ama kimse bunun hesabını sormayacak…Nasıl ama!

Yazacak daha çok şey var, ama yerimi bitirdiğim için burada “şimdilik” duruyorum.

Elimize farklı kollardan gelen bulgular ve bilgiler tam bir rezalet manzarasıdır, hatta bir yazı dizisine konu olacak, her türlü alavera ve dalaveranın döndüğü bir pembe dizi malzemesidir…

Manzara buyken ve “karşı takım” üyeleri ellerinden gelen karalama kampanyasını sürdürürken Hüseyin Gökçekuş ise, hangi akla hizmettir, anlamadım,  elindeki bilgileri ve belgeleri diğer resmi paydaşlarla paylaşıyor ama basına yeterince yansıtmıyor, olayları yargıya taşımıyor, herhalde kemiğe dayanmış olan bıçağın kemiği kesmeye başlamasını bekliyor…

Prof. Dr. Gökçekuş ancak son günlerde sayısız saldırıdan sonra, ancak yerinden kıpırdandı da bir gazeteye tam sayfa beyanat verdi, kısmen açıklamalar yapmaya başladı, yaptığı açıklamalar ise tam anlamıyla karşı argümanları çürütür şekilde oldu, buna karşın tarafın cevabı ise “kendini aklamaya çalışıyor” şeklinde oldu…

Ne muhteşem bir cevap ama!!! Herhalde Gökçekuş hakkındaki iddiaları çürütecek değil, rahmetli dedesinin yine rahmetli sucuyla kavgasını aklayacaktı!!!

Artık bu konuda yapılacak bir tek şey vardır, Kıbrıs görüşmeleri yüzünden işi başından aşkın olsa da, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, eğer halen göreve çağırmadıysa, derhal savcılığı ve polisi göreve çağırmalı, Başkan Gökçekuş da dahil olmak üzere, gerekirse tüm üyeleri tedbir olarak görevden almalı,  bütün YÖDAK üyelerinin çalışma usüllerini, verdikleri beyanatları, görev sırasında yaptıkları işleri, bu şahısların konumları gereği geliştirdikleri özel ve tüzel ilişkilerini ve hatta, göreve gelmeden önceki ve sonrasındaki MAL VARLIKLARINI VE KAZANÇLARINI, gelirlerini, giderlerini,  bankalardaki hesaplarına neyin girip çıktığını da didik didik ettirmelidir…

Bu rezaletin hesabını, eğer burası bir hukuk devletiyse ve dingonun ahırı değilse, birileri sormalı, birileri de vermelidir…

Ancak yapılacak araştırmadan sonra tüm taşlar eteklerden dökülecek ve herkes hesap verecek konuma gelecektir, en azından tüm üniversite sektörünü zan altında bırakan bu saçmalıklar bir son bulacaktır…

Özetleyecek olursak, bu ülkenin ana gelir kaynağı üniversitelerdir, işlevleri zayıf olsa da, bu sektörün başında YÖDAK vardır… Son iki senedir manzara ortadadır ve ben dahil binlerce insanın ekmek kapısı olan koskoca sektörün saygınlığı, maaşını bizim ödediğimiz vergilerden alan, daireye keyfi isterse uğrayan, nerde şam orda akşam hayatın keyfini süren, ama canı istediğinde atıp tutan bir avuç adamın pervasız, hesapsız kitapsız ve haddini bilmez tavırlarına feda edilemez…

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları